20 Eylül 2016 Salı

ERKEN HASAT ZEYTİNYAĞI


Körfezde erken hasat zeytin yağını tatmak için az bir zamanımız kaldı. Eğer sizlerde benim gibi zeytinyağı tutkunu iseniz 15 Ekimden itibaren Kasım ayı sonuna kadar bir şekilde körfez ile ilişkiniz olması gerekir. Ben ülkemizde zeytinyağı üretilen birçok yöresinin erken hasat, genç ve olgun zeytinyağlarını tatmış bir kişi olarak, Körfezin zeytin yağını ayrı tutarım. Peki diğer yörelerin zeytinyağları kötü mü? Hayır, onları da büyük bir keyifle yememe karşın, körfezin zeytinyağı gerek kahvaltı ve gerekse yemeklere tat ve koku bakımından çok daha büyük bir zenginlik katmaktadır. Örneğin körfezin erken hasat zeytin yağını kahvaltılarınızda tüketirken, sanki ekmeğinizi zeytine bandırmışsınız gibi meyvenin tüm tat ve nefasetini damağınızda hissedersiniz.
Ama ne yazık ki, erken hasat zeytinyağı da genç yağlar gibi uzun süre saklanamaz ve bu nedenle ancak belirli takvimler içinde taam edilmesi gerekir. Ayvalıklı bir gurmenin erken hasadı daha uzun süre sofranızda bulundura bilmeniz için yaptığı bir öneriyi daha önce sizlerle paylaşmıştım.
Erken hasat zeytinyağı takriben Ekim ayı ortalarında üretilmeğe başlanır ve bu işlemin Kasım ayı sonuna kadar devam etmesi gerekir. Peki, daha sonraki yağları nasıl tanımlayabiliriz? Şunu açıkça ifade edeyim ki, Aralık ve Ocak aylarında üretilen genç yağlar da erken hasat zeytinyağları kadar kahvaltınız ve salatalarınızda, özellikle Ege ot haşlamalarında yalnızca limon ile tüketilmesi, zeytinyağı tutkunları için ayrı bir damak ziyafetidir.
Erken hasat zeytinyağı genelde yeşil zeytin meyvelerinde üretildiği için yeşil, hatta koyu yeşil sütümsü bir renge sahiptir. Kokusunu, zeytin meyvesinin tüm özelliklerini içerecek şekilde sizlere sunacaktır. Tadı erken hasat olduğu için hafif acımsı olabilir, ancak damağa o doyumsuz zevki sunan ögelerinden, belki de en önemlisi bu acılığıdır. Yalnız her erken üretilen zeytinyağı bu karakterleri içermez. Üretime alınacak meyvenin olum döneminde büyük stresler yaşamaması gerekir. Bu nedenle erken hasat zeytinyağı alırken, eğer bu konuda kendinizi yetersiz görürseniz mutlaka konuya hakim bir kişiden yardım almanız, size bu tadı alma keyfinde büyük bir yardım olacaktır.
Erken hasat zeytinyağı körfez gibi bir bölgede gurme turizmi bakımından büyük bir potansiyel olması gerekirken, Körfez ilçelerinin bu konuda maalesef benim bildiğim ve duyduğum hiçbir faaliyetleri bulunmamaktadır. Yalnız yerel yönetimler değil, turizm sektörü, lokanta gibi işletmeler, ilçe ticaret odaları ve diğer ilgili kuruluşların, bölgede var olan bu potansiyeli değerlendirmek için özel çabaları ve girişimleri olmalıdır.
Benim, erken hasat, genç ve olgun tüm zeytinyağlarını tüketme alışkanlığımı da sizlerle paylaşmak isterim. Bu alışkanlık çocukluğumdan kalma olup, hala fırsat buldukça kendimi ödüllendirdiğim bir şölendir. Bir dilim tam buğday ekmeği dilimi güzelce kızartıldıktan sonra çatal ile üzerine delikler açılır. Ekmek dilimi daha sıcakken üzerine zeytinyağı gezdirilerek ekmeğin bu yağı tamamen içmesi sağlanır.  Yağlanmış ekmek dilimi üzerine tuz ve kırmızı toz biber serpilir. Bu klasik yöntemi ben daha sonraları üzerine limon sıkarak daha lezzetli hale getirdim. Yağlanmış ekmeğin baharatlar ile tatlandırılması esasında kişisel bir olaydır. Burada kimyon, karabiber, acı pul biber veya İtalyanların yaptığı gibi zeytinyağı gezdirme olayından önce ekmeğe sarımsak sürülmesi gibi değişik tatlandırma şekilleri kullanılabilir. Güzel sızma zeytinyağı bulduğunuzda bu yöntemi bir deneyim. Eminim ki sizlerin de hoşuna gidecektir. Şayet bunu erken hasat zeytinyağı ile denerseniz memnuniyetiniz zirve yapacaktır. Şimdiden afiyet olsun, yanında demli çayı da unutmayınız.







27 Ağustos 2016 Cumartesi

KÖRFEZDE 2016 YAZ SEZONU VE AYVALIK

Ağustos 2016 ayının sonuna yaklaşıyoruz. Fakat Körfez ikliminin bu yılki kadar normallerden saptığını görmemiştim. Daha geçen yıla kadar yaz aylarında araç klimalarımızı ender kullanırken, bu yıl sürekli açık tuttuk. Ege de Temmuz ve Ağustos aylarının egemen iklim olayı poyrazdır. Evet, bu yılda poyraz bu iki ayda soluklanmadan esti. Ama her zaman kuru esen bu rüzgara bu yıl nedense nem sürekli olarak arkadaşlık etti. Bu durumda Ayvalık’tan körfeze baktığınızda daima görüntüye hakim olan Kaz dağı nedense ya silik veya görüntüde hiç yoktu. Körfezde hemen hemen herkesin bildiği bir inanış vardır. Ağustos ayının yarısı yaz, yarısı kıştır. Yani Ağustos ayının ikinci yarısında sabah kalktığınızda ince bir pantolon ve bir kalınca tişört gerekir ve saat 10 dan sonra tekrar yaza dönülür ve akşam sabah çıkardığınız tişört tekrar giyilir. Bu yıl bunları unuttuk, hatta geceleri ter içinde uyanarak Ağustos’un ikinci yarısında klima açma ya başladık. Yaklaşık bir iki hafta önce her zamanki gibi saat 6 da kalktım ve balkona çıktığımda, bu yıl unuttuğum Ege tüm görkemi ile karşımdaydı. Spontane kendimi “hoş geldin Ege” derken buldum. Ege'nin ve körfezin ne kadar muhteşemi olduğunu tekrar anımsadım. Umalım bu yıl yaşanan anomalilikler geçicidir ve küresel ısınmanın göstergeleri değildir. Fakat diğer taraftan Keremköy ’deki çiftlik evi ve komşularda bulunan derin su kuyularının bu yaz sonunda kuruduğunu da burada belirtmek isterim. Aşırı sıcaklar bölgede yapılan sebze üretimini dahi olumsuz etkiledi. Yazın zevkle tükettiğimiz ve yörede Boşnak fasulyesi olarak bilinen fasulye sıcaklar nedeniyle ilk çiçeklerini kaybettiğinden uzun bir süre pazarlarda bu fasulyeyi bulmak imkansızlaştı. Gelen az miktardaki fasulyede inanılmaz fahiş fiyatlara satıldı.
Ayvalık eski yıllara göre bu yaz havanın olumsuzluğuna rağmen kalabalıktı. Bayramlarda nüfus inanılmaz arttı. Ayvalık ve çevresi gelen misafirlerine körfezin diğer yerleşim yerlerine göre gerek gastronomi ve gerekse görsellik ve tatil aktiviteleri bakımında çok daha çeşitli ve kaliteli olanaklar sunma potansiyeline sahiptir. Her şeyden önce İstiklal savaşına kadar Rum nüfusun hakim olduğu bölge, mübadele ile Adalar, Girit, Rumeli göçmenlerinin yerleşimine açılmış etnik bakımından çok zenginliğin yaşandığı bir yer haline gelmiştir. Boşnak nüfusunda yoğun yaşadığı bu bölge gelen misafirleri şaşırtacak kadar yaşam zenginliği sunma becerisindedir. Bunlara ilave olarak son bir iki on yılda büyük şehirlerdeki hayatı yorucu bulan önemli bir kitle özellikle Ayvalık ve civarını kendine yaşam nişi olarak seçmişlerdir. Ayvalık şehri gerek mimarisi ve gerekse merkezdeki sosyal yaşamı bakımından hala gelenler tarafından pekiyi bilinmemektedir. Genellikle profesyonel turizm açısından Cunda ve Sarımsaklı öne çıkarılırken, esas zenginliğin bulunduğu eski şehir maalesef gerekli ilgiyi çekememektedir. Gelenlerin genellikle hayran kaldığı eski cunda evleri kadar ve hatta sayı ve estetik bakımından daha zengin olan Ayvalık şehir merkezi, inanıyorum ki, kısa süre sonra çok popüler bir yaşam merkezi haline dönüşecektir.


Nitekim Rumlardan kalan taş mağazalar (depolar) restore edilerek butik otellere ve kafelere dönüşmeye başlamıştır. 
Esasında Ayvalık şehir olarak bu konsept içinde değişime uğrayacağına ve dar daima esintili taş yolların otel, kafe ve restoranlar ile dolacağı zaman oldukça yakındır. Nereden mi biliyorum, çünkü Antalya, Bodrum, Marmaris'te başlayan çılgın turizm endüstrisi, Körfezde tek potansiyele sahip Ayvalık ve çevresini keşfetmeye başladı.
Kanımca Ayvalık, tüm kıyılarının yapılaşmadan uzak kalması, çok sayıda ve oya gibi işlenmiş koyları, adaları, iç denizi, şehrin tümüne yakın eski Rum mimarisini koruyan taş binaları, zeytinlikleri ve ülkemizin en kaliteli zeytinyağları, yeni ve eski zeytinyağı fabrikaları ve özellikle tuğladan gökyüzüne tırmanan bacaları, fıstık çamı ormanları ve yapılaşmadan kendini korumuş eşsiz doğası ile inanıyorum ki, tüm Ege'nin en güzel yörelerinin başında gelmektedir.
Sanayiden uzak bu bölgenin turizme açılmaya başladığı bu günlerdeki gelişimi, biz Ayvalık sakinlerini şimdiden korkutmaya başladı bile. Örneğin yakın zamana kadar yalnız yaz aylarındaki şehir içi trafik sorunu artık tüm yıla yayılmış durumda. Araçlarımız ile şehir merkezine gitme olayı artık geçmişte kaldı. Ayvalık şehrinin en büyük sorunlarının başında trafik sorunu gelmektedir. Bu konuda yetki ve sorumluk taşıyanların düşünce ve planlarını ilgili web sayfalarında görmek ve bilgilenmekte mümkün olamamaktadır. Ancak dolmuş ve belediye otobüsleri ile her yere ulaşmak mümkündür.

Körfezde son 3 yıldır yaşanan başka bir olay ise Ayvalık’ın 15 Km uzağında yakın tarihe kadar dingin bir hayat süren, zeytini ve bamyası ile tanınan Gömeç ilçesinin inşaat furyasına kurban edilmesi oldu. Çiftlik evimizin olduğu Keremköy’ e 3 Km uzakta olan bu ilçe Boşnak ve Yörük ağırlıklı oldukça şirin bir yerleşim yeridir. Yeni inşaatlarla birlikte göç almaya başlayan ilçede şimdiden trafik sorun olmaya başladı bile. Korkarım bir 5 yıl sonra bükünler nostaljik olarak anılmaya başlanacak.

26 Ağustos 2016 Cuma

HAYATIN ZOR DÖNEMİ EMEKLİLİK

13 yıldır emekliyim. Hobi derecesinde tutkun olduğum üniversitedeki görevimden ayrılmam gerçekten güç oldu. Son 23 yıl içinde kurduğum, ulusal ve uluslararası başarılı bir Araştırma Merkezi ile tüm çalışma hayatım boyunca hayalim olan ve Üniversitemin dahi karşı olduğu, emekli olmadan 5 yıl önce kurmayı başardığım ve Türkiye’nin Tarımda (bitkisel üretimde) tek TÜBİTAK Araştırma Enstitüsü yönetimlerinden kendi isteğim dışında ayrılmak zorunda bırakıldım. Bir yıl süresince elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi bağlı olduğum Bölümde zaman harcadım ve sonuçta artık Üniversitede bulunduğum yaşta tekrar yeni hayalleri peşinde koşmanın mümkün olmadığını idrak edince yaş haddini beklemeden emekliliğimi istedim ve çok sevdiğim ve ikinci evim saydığım ve çok mutlu olduğum Üniversitemden ayrıldım. Daha bebeklik çağında iken terk etmek zorunda kaldığım TÜBİTAK Araştırma Enstitüsünü, devralanlar maalesef yaşatma başarı ve becerisini gösteremediler. Üniversitemde kurduğum Araştırma Merkezi de tüm etkinliğini yitirerek ulusal ve uluslararası alandan silindi.
Üniversitede kurduğum Araştırma Merkezi ve TÜBİTAK Araştırma Enstitüsü
 
Neyse konumuz emeklilik, bu nedenle 13 yıldır sürdürdüğüm emeklilik hayatımı belki yardımı olur güdüsüyle sizlerle paylaşmak istedim. Bunun ilk 7 yılını çiftçilik yaparak geçirdim. Bu uğraş benim için ayni zamanda rehabilitasyon etkisi yaptı. Çünkü tekrar hayatta sıfırdan başlayarak bir şeyler yaratma fırsatı elde etmiştim. Çukurova’nın bereketli topraklarında Ceyhan nehrinin kenarında farklı çeşitlerden oluşan bir turunçgil çiftliği kurdum. Bu iş para kazanmanın ötesinde, başarılı bir akademik yaşamın ardından mutsuz ve yaralanmış olarak ayrılmanın yarattığı travmayı iyileştirmek için benim tekrar mutluluğu ve yaşam heyecanını yakaladığım yaşam nişim oldu. Bahçenin bulunduğu köyün içine kurduğum çiftlik evi benim hobilerimi gerçekleştirdiğim, kümes hayvanları ve köpeğim ile zaman geçirdiğim Adana’daki ikinci evim oldu.
            • Adana'daki çiftlik evim
Köylü ile kurduğum ve bugün dahi sürdürdüğüm dostluklar, hayatımda ayrıcalıklı yer tutan kazanımlar arasındadır. 7 Yıl süresince traktör üzerinden inmedim. Tüm günümü bahçe toprağını işlemekle geçirebiliyordum.
Adana çiftlikte kullandığım traktör
Bahçede hemen hemen 12 ay sizi meşgul edebilecek iş oluyordu. Yardımcılarınızla işlerin planlanması ve yürütülmesi tüm zamanınızı alabiliyordu. Eşim 2007 yılında emekli olmuştu ve maalesef benim uğraşlarımı paylaşmakta pek istekli değildi. Ben uğraşımı 2009 yılına kadar sürdürdüm. Ama yaşta 70 olmuştu ve artık eskisi kadar tüm zamanımı ve gücümü çiftlikte harcama becerilerimi kaybediyordum. Gerek eşim ve gerekse oğlum doğum yerimiz olan ve kökenlerimizin olduğu Ege’ye gitmenin hayallerini kurmağa başlamışlardı. Esasında bu fikir benimde yabancısı olmadığım yeni heyecanlara fırsat vereceği için desteklediğim bir olaydı. Ama neyi nasıl yapacağımız hakkında pek bir bilgimiz yoktu. 40 yıldır Adana’da yaşıyorduk ve bulunduğumuz şehri de çok seviyorduk. Ama Ege’ye gitme orada yeni bir yaşam yaratma, yalnız benim ailemin değil, bugün ülkemizde emeklilik yaşına gelmiş birçok insanın hayalidir. Çiftliği sattıktan sonra ilk gittiğimiz yer eşimin memleketi olan İzmir oldu. İzmir’de Mavişehir’de denize sıfır güzel bir evimiz oldu. Ama günleri, hiçbir şey yapmadan evin içinde geçirmek,  sıkıldıkça sahilde yürüyüş yapmak, alışveriş yapmak hiçte hayal ettiğimiz gibi heyecanlı değildi. Haftada bir eşimin kardeşleri ve yeğenler ile bir araya gelme dışında hayatımıza renk katacak hiçbir etkinlik yoktu. Hatta bir ara tekrar Ege’de bir çiftlik kurma fikri ve uğraşıda oldu. Bugün geriye baktığımda 70 yaşında bir kişinin bilmediği bir bölgede böyle hayaller kurması ve etkinleştirmek için girişimlerde bulunmasının ne kadar mantık dışı bir hayal olduğunu, 75 yaşını geçtikten sonra anladım. Yeri gelmişken bu konuda Ege’de benim gibi emekliliğinde çiftçilik yapmak isteyen çok kişi olduğunu biliyorum. Bu hayal gerçekleştiremez mi? Tabii ki yapılabilir ve çokta heyecanlı da olur. Böyle bir hayali gerçekleştirmek için 55 yaşında ilk işini bırakıp Ege’ye gelmek gerekir. Ben tarımcı olduğum için pek sorun olmasa da, tarımla ilgisi olmayan bir işten sonra tarıma geçmek için bazı beceri ve bilgilerin gerekli olduğunu da unutmamak gerekir. Bugün tarım düne göre oldukça bilgi ve beceri donanımı isteyen bir uğraş dalıdır. Tek başına yapılamayacak, mutlaka ek iş gücüne gereksinmesi vardır. Ancak Ege’de iş gücü bulmak oldukça güçtür. Çünkü burada yaşamın kendisi, tüm diğer Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi önceliğe sahiptir. Ege kasabalarında hayat sabah en erken 9 da başlar. Bunu da unutmamak gerekir. İş arayanda çok azdır.
Emekliliğimizin ilk durağı olan İzmir beklediğimiz ve hayal ettiğimiz gibi pek heyecanlı değildi. Bunun Üzerine benim doğum yerim olan Edremit körfezini denemek istedik. Oğlum Adana’daki çiftlik ortaklığından elde ettiği getiriyi zeytinlik almak için kullanmak istediğini söyledi. Böylece körfez bizi çağırmağa başladı. Babamın memleketi Altınoluk artık yazlık evlerin işgal ettiği bir yöre haline gelmişti. Yazlık evler tüm körfezi esir etmişti. Benim doğum yerim olan Edremit bana dahi yabancıydı. Çünkü Edremit nüfusunun % 85 i yabancılardan, yani benim gibi Ege’de emeklilik yaşamı hayal edenlerle dolmuştu. Ayrıca civar köylerden ilçelere göç çok artmıştı. Körfezde bu göçten kendini kısmen koruyan tek ilçe Ayvalık’tı. Çünkü özellikle Edremit ve Burhaniye’de yapılan çok katlı ve ucuz evler hayallerini gerçekleştirmek isteyen emekliler için bir çekim merkezi oluşturmuştu. Bu olay her tarafın sit alanı olması nedeniyle Ayvalık’ta gerçekleşmemiş ve bu sayede bu ilçe diğer körfez ilçelerine göre fazla göç almamıştı. Bunun üzerine Ayvalık bizim için İzmir’den sonra ikinci yerleşim yerimiz oldu. Oğlum zeytinlik aldı, doğal olarak bakımı ve diğer işleri emekli babasına düştü. Çünkü kendisi eşi ile birlikte Üniversitede okuyan kızlarının yanına İstanbul’a gitmişlerdi.  Yukarıda yazdığım gibi yaşım artık tarım alanında uğraşmama izin vermiyordu. Bunun üzerine burada yaygın olan zeytinliklerin kiraya verilmesi beni bu uğraştan kurtardı. Fakat benim bir kazancım oldu. Ayvalık’ta çiftlik kurarken bir çiftlik binası araç ve gereçlerin saklanacağı açık ve kapalı depolar, yağların muhafaza edileceği depolar için sahile 2 Km uzaklıkta çok şirin çekici bir köyde satın alınan ev ve arazi benim hobi alanım haline geldi.
Keremköy'deki çiftlik evim
Ayvalık’ta ev ve yazlığım olmasına karşın, eşimle beraber hayatımızın çoğu köyde çiftlik evinde geçmektedir. Köyün Çanakkale İzmir kara yolunda olması denize yakınlığı, köyü özellikle İstanbullular için çekim merkezi haline getirmiştir. Halen bu küçük köyde 15 den fazla yabancı ev sahibi olmuş ve yılın önemli bir kısmını burada geçirmektedir. Köy Gömeç ilçesine 3 Km Ayvalık merkeze 10 Km uzakta olup, bu iki ilçenin mahallesi gibidir. Fakat sürekli olarak çiftlik evinde kalamadığımız için hayalim olan Saanen keçilerine maalesef sahip olamadım. Bunun için damlar yaptırmamıza karşın, çiftlikte yardımcı olarak işe alınan aileler nedense bu olaya sıcak bakmadılar. Yeri gelmişken bir hususu daha vurgulamak isterim. Artık köy yaşamı birçoğumuzun hayal ettiğinin çok ötesinde olup, üretimden çok tüketime dönük bir yapıya dönüşmüştür. Köyde artık yumurta, ekmek, yoğurt, peynir ve benzeri tüketim malzemeleri bakkallardan satın alınmaktadır. Kış hazırlıkları artık çok gerilerde kaldı. Ayni olayı kısmen de olsa Çukurova’da yaşamıştım. Nitekim Çukurova köylerinde bugün Turunçgil üretiminin % 70 inden fazlasını üreten bu köylerdeki evlerde narenciye ağacı göremezsiniz. İşin ilginç tarafı limon yerine hala limon tuzunu kullanılmaktadırlar.
Emeklilikte zamanınızı geçirebileceğiniz hobilerinizin olması işin olmazsa olmazıdır. Ama çevre baktığımda toplumumuzun bu bakımdan oldukça ilgisiz olduğunu görüyorum. Kadınlarımız biz erkeklere göre daha sosyal olmaları nedeniyle çevre ile dostluklar kurmaları çok daha kolay olabilmektedir. Erkekler bu açıdan oldukça asosyal görünmektedir. Bu nedenle erkeklerin kendi kendilerine yetecek uğraşları olması hayatın bu evresinin de keyifli geçmesi için elzemdir.
Çok şükür bu konuda herhangi bir sıkıntım olmadı. Dostlarımın bileceği gibi hobilerim hatta sosyalleşmemi dahi engelleyecek boyutlarda hayatıma hakimdirler. Emekliliğimi ilk yıllarında çiftlik uğraşları yanında mutfakla ilgilenmeye başladım. Özellikle benim gibi çalışma hayatında laboratuvarın ağırlıklı olduğu meslek sahiplerinin mutfakta bazı denemelere girmesi oldukça heyecanlı olmaktadır. Büyük şehir yaşamında olmayan ama bana şansımın bir lütfu olan gerek Adana ve gerekse Ayvalık’ taki çiftlik hayatı sürekli fiziksel olarak doğanın içinde olmama imkan vermiştir. Ayvalık’ta köydeki çiftlik evimizde hemen hemen tüm meyve ağaçları yanında çok sayıda zeytin ve enginarlar ve bunlardan elde ettiğimiz ürünlerin işlenmesi zamanın nasıl geçtiğini unutturmaktadır. Son yıllarda aklınıza gelebilecek tüm reçellerin, kışlık domates konservelerinin yapımı, bu yıl bol ürün aldığım eriklerden pestil yapımı, elma, armut, erik gibi meyvelerin kurutulması tüm yaz aylarımızı doldurmaktadır.
Bunun yanında halen internette 3 farklı Blog yazmaktayım. Bunlardan ikisi Körfez, Ayvalık ve çiftliğin bulunduğu Keremköy ile ilgilidir (http://keremkoy.blogspot.com.tr/). Keremköy Blog’u içinde mutfak maceralarıma da yer vermekteyim. Ayvalık ile ilgili olanda işe Ayvalık ve Körfez izlenimlerim yanında bir körfezli olarak ve tüm hayatım boyunca sürekli yemek masamda olan zeytin ve zeytinyağı konusunda bildiklerimi okuyucularım ile paylaşmaktayım (http://ahmetayvalik.blogspot.com.tr/ ). Üçüncü Blog’um ise çalışma hayatım esnasında on yıl boyunca yayımladığım Turunçgil Bülteni isimli dergi ile ilgilidir (http://turuncgilbulteni.blogspot.com.tr/ ). Ülkemizde akademisyen olarak çalışma hayatımın bendeki izlerini kapsayacak ola ve muhtemelen “Ülkemizde Akademisyen Olmak” isimli dördüncü Blog um bu yıl yayımlanacak olgunluğa ulaşacaktır. Bunların yanında deniz, balıkçılık gibi hobilerimi ilave etmek isterim.

Ancak hayatın son evresi olan emeklilikte de yaş oldukça önemli gözükmektedir. Fiziksel olarak tüm hayatınız boyunca aktif iseniz, zannederim 80 – 85 yaşına kadar ölçülü olmak koşuluyla fiziksel aktivitenizi koruyabilirsiniz. Yani araç kullanabilir, motosiklete binebilirsiniz. Daha sonrasını kısmet olur o yaşları yaşarsam ileride anlatacağıma söz veririm.

27 Ocak 2016 Çarşamba

AYVALIK’ TA OCAK AYINDA YAŞAM

  Sizlere son iki gün içinde Ayvalık’ta yaşanan ekstrem meteorolojik olaylardan bahsetmek istiyorum. Diğer yazılarımda da vurguladığım gibi eşim ve ben emekli olduktan sonra Marmara ve Ege sahillerinde birkaç yaşam yeri denedikten sonra yerleşmek için Ayvalık’ta karar verdik. Son 5 yıldan beri buraya yerleştik. Zannederim hayatımızda ki iyi kararlardan biri de bu oldu. Yazımdaki ilk satırdaki hava olaylarına gelince, 26 Ocak 2016 günü Ayvalık
benim son 5 yıldır görmediğim sürpriz bir kar yağışı yaşadı ve karda tüm gün erimeden kaldı. Bugün 27 Ocak 2016 harika güneşli bir havaya uyanan biz Ayvalıklılar, hemen kendimizi dışarıya attık, ancak sabah yerler hiç beklemediğimiz kadar buz tutmuştu. Neyse biraz dikkat ederek düşmeden şehir
merkezine geldiğimizde, güneş görmeyen Ayvalık’ın karakteristik dar sokakları hariç genelde kar erimiş ve inanılmaz bir bahar havası her yeri sarmalamıştı. Yeniden dış mekanlarda insanlar artmış, kordon boyunda yaşam tüm canlılığı ile tekrar başlamıştı. Ayvalık’ta kışın dahi kötü hava koşulları sizi en fazla 3 – 4 gün eve mahkûm etmektedir. Çoğumuzun bildiği gibi Ege bölgesi hava bakımından poyrazı ile anılır. Son 5 yıldır yaşam deneyimi bana rüzgarın daha çok Temmuz, Ağustos aylarında sert estiğini gösterdi. Diğer mevsimlerde doğal olarak poyraz sert esmesine rağmen sıklığı oldukça azdır. Hatta kışın çok sakin güneşli havaların kuzey Ege’de hüküm sürdüğünü söyleyebilirim. Bu nedenle gerek kafeler ve gerekse kahvelerde hayat dış mekanlarda sürmektedir. Bu yaşantıda Ayvalık’ta oldukça yaygın sigara içenleri sevindirmektedir. Hatta kışın en sert geçtiği Ocak, Şubat aylarında gazetenizi dış mekanlarda kahve veya çayınız eşliğinde okuyabilirsiniz.
  Ama şu geçen 5 yıl içinde yalnız Ayvalık’a değil tüm Ege kasabalarına olan yerleşme isteği artmakta ve şehir bu kısa sürede dahi inanılmaz değişimlere uğramaktadır. Ayvalık şehrinin eskiden beri diğer Kuzey Ege ilçelerinden daha zengin olan sosyal hayatı, burayı kaliteli yaşam standartı arayanların tercihleri içine koymaktadır. Bu nedenle de emlak, buna paralel zeytinlik fiyatları dahi her yıl kendini katlamağa başlamıştır. Gerçekten bizim gibi yaşı ilerlemiş bireyler için bu küçük yaşam birimleri hayatı inanılmaz ölçüde kolaylaştırmaktadır.
  Bugün eşim ile birlikte şehirde yaptıklarımızı kısaca anlatmak isterim Büyük şehirlerde yaşayanların bu işler için harcayacağı zaman ve emeğin değerlendirilmesini de  sizlere bırakıyorum. Çünkü benim çalışma hayatımda bu işleri artık bir metropol olan Adana’da ne kadar zorluk içinde yaptığımı ve çektiğim sıkıntıları hala anımsıyorum. 
  Sabah 11 de yaya olarak şehir merkezine gittik. Öncelikle eşimin 2-3 gün önce otobüs durağında unuttuğu yatak çarşaflarını belki bulabiliriz diye Ayvalık Belediye binasına uğradık. Olumsuz yanıt yanında orada çalışan kibar insanların Merkez karakoluna uğramamız önerisine uyarak, karakol binasına gittik. Orada da yanıt olumsuzdu, ancak şehrin sahip olduğu dinginliğin tüm insanlarda yarattığı rahatlık ve pozitif ilişkileri buradaki memurlarda da gördük. Biz çarşafları bulamadık ama çaldığımız tüm kapılarda güler yüz bulduk. Oradan cep telefon tarifesinde yaptırmak istediğimiz bir değişiklik için ilgili şirketin hizmet binasına uğradık ve gerekli yardımları gördük. Önemli işlerimizden biride banka işlemleriydi. Bu işlemler beni Adana’da iken korkuturdu. Yalnız bankaya gitmek, işlemlerinizi yapmak ve arabanızla trafik içinde olmak, stresli zaman tüketmenizi gerektirirdi. Burada trafik derdi olmadan, ekstra zaman tüketmeden işlerinizi  halledebiliyorsunuz.. Daha sonra eşim ampul almak için bir elektrikçiye gitmemizi istedi ve onun sürekli gittiği bir dükkana uğrayarak ampulümüzü aldık. Daha sonra şehrin merkezinde olan ve gerçekten güzel ürünler yapan fırından ekmeğimizi aldık. Fakat en ilginci satın almak istediğimiz, fakat hiçbir alışveriş merkezinde bulamadığımız kepek oldu. Niçin kepek? Bir süre önce Adana’daki evimize gitmiş ve oradaki eski dostlarımız birlikte hayatı paylaşmıştık. Sohbet esnasında bir dostumuz yıllardan beri sabahları bir yemek kaşığı kepek tükettiğini söyledi ve bir çok faydasını anlattı. Gerçekten daha sonra internette yaptığım ufak bir araştırma sonucu kepeğin yadsınamayacak kadar önemli olan yararlarını öğrendim. Bunun üzerine Adana’ da birçok alışveriş merkezi dolaştıktan sonra birinde ürünü buldum ve aldım. Hemen ertesi günü gerek ben ve gerekse eşim sabahları bir tatlı kaşığından fazla kepeği yarım bardak suda 5-10 dakika beklettikten sonra tüketmeğe başladık ve inanılmaz derecede özellikle kabızlık açısından yararlı olduğunu yaşayarak öğrendik. Yanımızda Ayvalık’a getirdiğimiz kepek bir hafta önce bitti. Burada büyük alışveriş merkezlerinin hiç birinde bulamadığım gibi bu ürünü hiç görmediklerini söylediler.  Ben ürünü İstanbul’da çalışan çocuklarıma ısmarlamayı düşünürken, hala Ege’de yaygın olan tahıl ürünleri satan ve zahireci olarak isimlendirilen dükkanlarda bulabileceğimi düşündüm ve bugün tüm çarşıda 3 farklı zahireci bulup araştırdıktan sonra, Şeytanın Kahvesi olarak bilinen ve birçok yerli turistin
koruk suyu nedeniyle tanıdığı kahvenin yanındaki zahirecide aradığımızı bulduk ve 2 Kg aldık. Bu zahireci bana yoğurt ile karıştırarak tüketmemi önerdi. Ben eve geldikten sonra büyük bir istekle bir yemek kaşığı kepeği yoğurt ve biraz balla karıştırarak yedim. Bu karışımın tadı da harikaydı. Bu iş bittikten sonra eşim peksimet almayı istedi. Şehir içinde bu işi yapan bir fırın bularak mısır ekmeğinden yapılmış değişik bir peksimet aldık. Artık alışveriş tamam derken birde peynirciye uğramamız gerekti. Neyse tanıdığımız bir mandıradan o işi de bitirdik ve tam dönerken eşim, evde turp otu haşladığını balık ile harika olacağını
söyledi ve böylece son işimizi e tamamlayarak eve dönmeğe başladık. Ancak elimizdeki torba oldukça ağırlaştığı için merkezden bir dolmuşa binerek 5 dakika sonra evimize ulaştık. Tüm bu alışveriş ve diğer işler bir buçuk saat içinde oldu ve trafik sorunu hiç yoktu.

  Peki, tüm bunları niçin yazdım. İnanıyorum ki, çalışma hayatının sonuna gelmiş birçok insanın hayali, artık yaşı ilerlemiş insanlar için yaşanmaz hale gelen büyük şehirlerden uzaklaşarak emekliliğini sakin bir yerde yaşamaktır. Bu nedenle henüz küçük kalmış ve benliğini koruyan şehirler bizler için cazibe merkezleri haline gelmiştir. Ayvalık bu cazibe merkezlerinden biridir. Ancak hayat İstanbul’u aratmayacak kadar pahalıdır. Ancak Ayvalık’a 10-20 Km uzaklıktaki Gömeç, Altınova gibi yerleşim birimleri de sizleri mutlu edecek yerler arasındadır ve hayat kısmen daha ucuzdur.

24 Ocak 2016 Pazar

AYVALIK ŞEHRİ ve SİZE SUNACAĞI GÜZELLİKLER

  Bahar ve yaz ayları genellikle konutların dışında kahve ve denizde geçiyor. Önemli olan ve benim gibi kapalı mekânları yaşam için sıkıcı bulanların en büyük sorunu kış ayları olarak düşünürdüm. Ama Ayvalık’ta kış aylarının hiçte beklediğim gibi sıkıcı olmadığını geçirdiğim 5 yılda fark ettim. Tüm Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi yaşam Ayvalık’ta da dış mekânlarda geçmektedir. Artık kış ayları eskisi gibi yağışlı olmadığı için güneşli günlerde hemen hemen herkes dış mekânları yaşam için paylaşmaktadır. Deniz kenarı kafeleri kadar şehrin içindeki genellikle Ayvalıkların geldiği yerel kahveler sosyal yaşamı paylaşmak açısından daha da çekici olmaktadır. Buralarda Ayvalıklılar ile sohbetlerde şehri daha iyi tanıma imkânı da bulabilirsiniz. Örneğin en iyi esnaf restoranları hangisidir, hangi restoranın en iyi spesiyaliteleri nelerdir, zeytin hasadındaki haberler, zeytinyağı fiyatları, deve güreşleri en iyi nerede izlenir gibi çok değişik konularda sohbetlere katılabilirsiniz. Bunun yanında sosyal yaşamda oldukça hareketlidir. Değişik müzik Konserleri, tiyatro grupları, konferanslar, ilgilenenler için halk evlerinin düzenlediği kurslar gibi oldukça zengin faaliyet alanlarını sayabilirim.
  Çevrede fazla sayıda çiftlik tarzı yaşamı sevenlerin 3 – 5 dekar üzerine kurdukları yaşam birimleri,
 çok zenginlerin malikâneleri, henüz bozulmamış, eskiyi hatırlatan yazlıkları, kilometrelerce uzanan deniz kenarlarında bahar ve yaz aylarında piknik yapma olanakları, harika manzaralara sahip kafeleri gibi zenginlikleri ancak Ayvalık sizlere sunar. Akşamları genelde deniz kenarındaki restoranlarının canlılığı, buralarda sıkça toplumumuzun tanıdığı ve sevdiği kişiler ile ayni ortamı paylaşmak sıradan olaylar arasındadır.
  Genelde Rum yapı özelliğine sahip Ayvalık şehri içinde dolaşmak, bu eski konutları seyretmek, birçoğunun aslına uygun restorasyonu sonucu ortaya çıkan 
güzellikler, eski büyük zeytinyağı fabrikaları ve onların tüm körfeze simge olan yükselen tuğla bacaları, sizi büyük şehir yaşamının dışına taşıyacak ve buralarda yerleşme çağrısı yapacaklardır.
  Son birkaç yıldır gelişen turizm eski yapıların otel ve motellere evrilmesini beraberinde getirmeye başlamıştır. Eski şehrin içinde uygun olan taş binaların pansiyonlar olarak işlev kazanması yanında daha önemlisi eski zeytinyağı fabrika ve bu yörelerde anılmasıyla mağazalar, yani eski yıllarda büyük zeytinyağı satış binalarının otel olarak restorasyonudur. Bu açıdan Ayvalık, körfezde hiçbir yerleşim yerinin sahip olamayacağı kadar büyük bir potansiyele sahiptir. Şehrin mahalleler olarak turizme kazandırılması için çok büyük bir potansiyel mevcuttur. Bu yönde girişimlerde her yıl daha fazla hız kazanmaktadır.
  Diğer bir güzellik ise yılın her ayında mahalli küçük balıkçıların
gece yakaladıkları balıkları sahilde pazarlamalarıdır. Almasanız bile size sunduğu görsellikler harikadır.

  Fotoğraf çekim tutkunlarına obje olabilecek nesneler sayılamayacak kadar çoktur. Cennet tepesinden adalar, iç deniz ve eski şehir ile gün boyunca çok değişik manzaralar yanında, gece tamamen ayrı görüntüler yakalayabilirsiniz.
 Ayni şeyleri Şeytan sofrası için de söyleyebilirim. Burada büyük çay bahçelerinde dinlenirken, inanıyorum ki, çok değişik açılardan harika görüntüler yakalayabilirsiniz. Eski şehrin içinde Rumlardan kalma taş evlerin eski ve aslına uygun restore edilmiş halleri, dar sokaklar,   kiliseler, asmalı kahveler, yerli halkın ve esnafın kapı önü sohbet grupları, yerel lokantalar, şehrin tam ortasındaki Perşembe Pazarı fotoğrafçılar için zengin çekim fırsatları sunmaktadır.
  Beni cezbeden faaliyetlerden biri de hayır için yapılan lokma sunumlarıdır. Her seferinde yeni yağda dökülen lokmalardan yerel halk ile kadın, erkek ve çocuklarla sıraya girerek bunlardan almak harika bir duygudur. Ayvalık içinde dolaşırken bu gibi faaliyetlerle karşılaşırsanız, hiç çekinmeden kuyruğa girin ve yeni dökülmüş lokmadan mutlaka tadın. Genelde şuruplu sunulan lokma, bazen şerbetsiz olarak da yapılmaktadır ki, bu benim için daha favoridir.
  Bu arada eski bir karavancı olarak, karavan tutkunları içinde Ayvalık şehrinin sunduğu olanaklardan söz etmek isterim. Şehrin Laka bölgesinde bir kamping alanı olmasına karşın, şehrin kilometrelerce uzanan sahilinin çok yerinde karavanınız ile günlerce kalmanız mümkündür.
Kanımca en cazip yerler Çamlık ve Yunus emre parkının Cunda adası tarafındaki park alanlarıdır. Her iki yörede şehrin merkezi sayılabilecek yerlerdir. Şehrin her yerine 5 dakikada bir geçen dolmuşlar ile ulaşmak mümkündür. İstenirse yaya olarak da çok yere ulaşmanız mümkündür. Bunlara ilave olarak sahilde birçok yerde park etmeniz ve geceleyebilirsiniz. Ayvalık’ ta sizi kimsenin rahatsız etmeyeceğinizden de emin olabilirsiniz.      
  Bu eski şehirde beni üzen konulardan biri ise gerek girişimciler ve gerekse yöneticilerde, şehrin sahip olduğu potansiyeli misafirlerine sunma refleksinin gelişmemiş olması. Tüm körfez şehirlerinde olduğu gibi Ayvalık’ta da eski zeytinyağı fabrika bacalarının simge olmasıdır. Çok uzun tuğladan yapılmış bu yapılar tüm körfezin simgesi halindedir. Ne yazık ki bu yapılar üzerinde yapılmış veya planlanmış bir çalışmaya rastlamadım. Dolaşırken bu yapılar mutlaka dikkatinizi çekecektir. Ayrıca artık kullanılmayan eski fabrikaları çalıştıran buharlı düzenleri müze olabilecek niteliklere sahiptir.
  Ayvalık’ın özellik ve güzellikleri saymakla bitmez. Ama son olarak Ayvalık şehir yerleşiminde ayrı bir yeri olan Çamlık bölgesinden bahsetmek isterim. Ayvalıklılar Çamlık sözcüğünün önüne birde “Sefa” sözcüğünü eklemişlerdir. Çamlıkta konuttan çok fıstık çamları dikkati çeker ve bu nedenle de Çamlık
olarak alınır. Deniz kenarındaki bu yerleşim eski Rum köşklerinin bulunduğu bir yöredir. Sessiz ve sakin olan bu yörede büyük taş malikaneler, dar taş sokaklar, evlerin taş avlu duvarları, taş işçiliğinin güzelliği, trafiğin olmadığı bu yörede tembel mahalle kedileri ve köpekleri, ışık almayan sokak alanlarının yosun tutmuş görüntüleri sizlerin de hoşuna gideceğine eminim.



16 Ocak 2016 Cumartesi

AYVALIK’TA TAN YERİ AĞARIRKEN
GRİ TONLARIN DANSI

   Geçen yıl Ayvalık Şirinkent’teki evimde sabahları tan yeri ağarırken Edremit Körfezi üzerinde deniz ile sahilde oluşan grinin değişik tonlarının dansı beni bilmediğim bir dünyanın içine çekti. Tan yeri ağarırken ilk saatlerde koyu gri tonların tüm silueti flulaştırması ile masalsı bir ortam sana günaydın demeğe başlar. Fakat bu tablo statik değil dinamiktir. Henüz güneş ışığının etkinliğinin düşük olduğu ve yaşamın henüz uykuda olduğu, çok az kişinin yaşama şansının bulduğu bu saatler, size ayrıcalık sağlamakta ve bulunduğunuz ortama tamamen değişik boyutlar ve zenginlikler eklemektedir. 

   Denizin tamamen durgun olduğu ve bir ayna gibi her şeyi yansıttığı sabahın bu erken saatleri ilerlerken gün ışığı ortama bende varım dercesine hakim olmağa başlamaktadır. Sizi ilk tan yerinin ağarma saatlerinde masalsı dünyasına alan gri tonların flu hakimiyeti, yavaşça daha keskin hatlara evrilirken, sizi daha değişik boyutlara taşıyacaktır. Artık masalsı ortam size daha tanıdık olan gerçek dünyaya evrilmektedir.  Bununla beraber ufukta grinin yerini alacak olan uçuk pembe fırça izleri size o güzel dünyayı sunan tual üzerinde öncelikle dağ siluetlerinin arkasında belirmeğe başlayacaktır. Bu canlı renklerle beraber yeni günün ilk saatleri size günaydın diyecek ve karşınızdaki görsel şölen renkli ve hatları belirleşen tanıdık dünyanın ilk çizgilerini sunmağa başlayacaktır. 

   Artık bir bardak kahve ile güne merhaba deme zamanı da gelmiştir. Dilerseniz elinizde kahve kupası ile henüz çiğ ile yıkanmış bahçenize, isterseniz hala yukarıda resmetmeğe çalıştığım gri ve uçuk pembe renklerin hakim olduğu bu gizemli resimde masalsı görünümünü koruyan iskeleye gidebilir ve bu tual üzerinde sizde yerinizi alabilirsiniz.
   Henüz bu durgun suda demirlemiş olan teknelerin hatları çok belirgin değildir. Ama deniz araçları için itaat edilmesi gereken bir güç olan sabah esintisi ve gün içinde güçlenecek olan rüzgarın ilk doğuş saatlerini hisseden tekneler istisnasız başları gelecek rüzgara dönük doğanın bu gücüne saygılarını sunmaktadırlar. Sanki bu güç karşısında ibadete durmuş gibi istisnasız tüm teknelerin yönü bu güce dönmüştür. Bu duruş sizi de istem dışı bu ritüelin içine almaktadır.
Artık ilerleyen saatlerde gri tonlarının hakim olduğu ilk saatler ortamdaki hakimiyetini kaybederken, diğer renkler güçlerini artıracak, peyzajı oluşturan unsurların hatları da gerçek dünyadaki şekillerine dönmeğe başlayacaktır. Biraz sonra deniz kenarında hareketlilik başlayacak ve sabahçı olanlar ilk günaydınlarını kendileri gibi sabah yürüyüşü yapanlar ile paylaşacaklardır.


Eğer bu saatleri yatakta geçiriyorsanız emin olun dünyada yaşanması gereken bu masalsı saatleri kaçırmış olacak ve bu güzelliklerin farkında dahi olmayacaksınız. Haydi, bir fedakârlık yapın ve gün doğmadan kalkın ve bu sihirli saatlerin, size karşılıksız olarak sunacağı mutluluğu bu eşsiz değişen manzara içinde yaşayın. Tüm günün içinde çok azımızın yaşadığı huzur ve mutluluk veren bu gizemli zaman dilimini, sizlerde yaşayarak hayatınızı zenginleştirin.  Sizde deniz kenarında ufak bir gezinti yapın ve ilk günaydınlarınızı bu gizemli saatleri yaşayanlar ile paylaşım.