13 Mart 2017 Pazartesi

TEZGÂHTAKİ SEBZELERE NELER OLUYOR?


Mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir. Son yıllarda hemen hemen her gün tükettiğimiz sebzeler şekil ve renk olarak sürekli bir değişiminin içindeler. Bunlarla, kim neden ve nasıl oynuyor, hiç düşündünüz mü? Biz tüketiciler, şekil ve renk algılarımızın tarım endüstrisi tarafından yıllar içinde esir alındığı için bize sunulan bu sebzeleri ve meyveleri doğalmış gibi tüketmekteyiz. Ama bir taraftan da yaşı ileri olanların nostaljisi ile nerede o eski meyve ve sebzelerin tadı ve nefaseti diye eskiyi anımsamaya çalışıyoruz. Buna rağmen, bu değişimin nedenini ve niçinini sormuyoruz. Ama görsel ve yazılı medyada, yapılan bu üretimlerin beslenmemiz yanında, sağlığımızı da tehdit ettiğini yetkin ağızlardan pür dikkat dinliyoruz.
Öncelikle konuyu anlayabilmek ve bilinçli tüketim yapabilmek için meyve ve sebzelerimizle kimin ilgilendiğini bilmek zorundayız. Tarımda tüm üretim şekillerinde ana girişi genetik materyaldir. Bu bitkisel üretimde ise tohum veya fidandır. Bu genetik materyallerin, meyve ve sebzeleri üretecek olan tarım sektörüne bir şekilde sunulması gerekir. Evimize gelen tarımsal ürünlerin çok özet olarak başlangıç süreci bu şekildedir.
Peki, bu genetik materyalleri üreten kimlerdir? Bu sorunun cevabını gelişmiş bir toplum olarak bilmek zorundayız. Bunu bildiğimiz andan itibaren tükettiğimiz bitkisel ürünleri çok daha iyi anlayacak ve tüketimlerinde neler olabileceğini ve bizleri bekleyen tehlikelerin de neler olduğunu bileceğiz.
Günümüzde gerek hayvansal ve gerekse bitkisel genetik materyalleri üreten ve pazarlayanlar, bilim ve teknolojide ileri olan ülkeler ve uluslararası şirketlerdir. Bu durumda bizim gibi bilim ve teknolojide yeterli gelişmeyi sağlayamamış ülkelerin konumu nedir? Yanıt çok kısa ve nettir. Bu alanda bizim gibi gelişmekte olan ülkeler yalnızca genetik materyalleri üreten ülke ve şirketlerin pazarıdır. Bugünkü liberal ekonomi içinde bu pazarları canlı ve elde tutmak için tüm uğraşlar mubahtır. Son zamanlarda gıda endüstrisinin de devreye girmesi ile tüketim, hem gelişmiş ve hem de gelişmekte olan ülkelerde tavan yapmış durumdadır.
Sebze ve meyvelerdeki değişimleri kimin yaptığını belirttikten sonra bu değişikliklerdeki amaç nedir, yani neden ve niçin sorularının yanıtı aranmalıdır. Burada amaç gerek bunların üretimini yapacak tarım sektörü ve gerekse bunları pazarlayacak olan şirketlerin ekonomik çıkarlarını artırmak ve korumaktır. Tarım sektörü hastalık ve zararlılara dayanıklı birim alandan fazla ürün aldığında mutlu olurken, pazarlamayı yapacak şirketler ise albenisi yüksek, depolamaya ve taşımacılığa dayanıklı, raf ömrü uzun olan ürünlerle mutlu olacaktır.
Bitkisel üretimde son yıllarda gelişen diğer bir üretim teknolojisinin biz tüketiciler tarafından bilinmesin de ayrıca yarar vardır. O da bitkisel üretimde ana kaynak olan toprak ve iklim faktörlerini yok sayan topraksız kültür uygulamalarıdır.
Peki, yukarıda anlatıldığı şekilde üretilen ürünün biz tüketicileri ilgilendiren yönleri nelerdir:
o  Öncelikle yeni ıslah yöntemleri ile üretim miktarı eski üretim yöntemlerine göre çok artmıştır. Böylece hemen hemen herkes yılın her ayında istediği sebze ve hatta sınırlıda olsa meyveyi uygun fiyatlarla satın alabilmektedir. Bu modern tarımın bizlere sunduğu bir ayrıcalıktır.
o  Ama madalyonun birde arka yüzü vardır. Islahı yapılan tohum melez (hibrit) karakterinde olup, tohum her yıl üretici firmadan alınmak zorundadır. Yani bizim gibi ülkeler genetik materyal bakımından dışa bağımlıyızdır.
o  Son 20-25 yıl içinde biyoteknolojideki ilerlemeler sonucu hayatımıza genetiği değiştirilmiş ürünler girmiştir. Bu halen tüm dünyada tartışılan başlıca konudur.
o   Ayrıca yukarıda değinilen üretim şekilleri agrokimyasallara (üretimde kullanılan kimyasal maddeler) çok bağımlıdır. Üretim süresince besin maddeleri olarak makro ve mikro elementlerin sürekli olarak bitki kullanımına sunulması bir zorunluluktur. Ayrıca entansif tarım şekli uygulandığı için herbisit (yabancı ot öldürücüler), ensektisid (böcek öldürücüler) ve fungisidler (Hastalık yapan mantarlara karşı)  sürekli olarak kullanılmaktadır. Tüm bu hastalık ve zararlılara karşı kullanılan ilaçlar PESTİSİD olarak bilinmektedir. Bugün enderde olsa hormon kullanımları da söz konusu olabilmektedir.
o  Bunun dışında artık üretimde önemli paya sahip topraksız üretim şeklinde toprak faktörü ortadan kalktığı için üretim tamamen agrokimyasal kullanımına bağlıdır.
Yukarıda kısaca vurguladığım hususların tümü, biz tüketicileri az veya çok olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Tüm bu üretim şekillerine karşı olsakta, dünya nüfusu güncel verilere göre 7,44 milyarı geçmiş bulunmaktadır. 2050 Yılında ise 9,7 milyarı geçeceği öngörülmektedir. Ayrıca iklim değişikliklerinin tarımı olumsuz etkileyecek olması üzerinde durulması ve bugünden önlemlerin alınması gereken ayrı bir konudur. Bu kadar büyük bir nüfusun beslenmesinde yukarıda olumsuz yan etkileri olan girdi ve uygulamaların kullanılması kaçınılmazdır. Bizim gibi genetik materyal bakımından dışa bağımlı, bilim ve teknoloji fakiri ülkelerin bundan kaçınılmaları hemen hemen imkansızdır.
Özellikle yoğun hibrit üretiminde bize sunulan albenisi yüksek, fakat nefaseti olmayan sebze ve meyvelerdir. Belli bir yaş gurubunun tat ve nefaset üzerine yakınmaları bu nedenledir.  Burada ıslah esnasında göz önünde bulundurulan üretimde kantiteyi artıracak, göze hitap edecek, raf ömrünü uzatacak, hastalık ve zararlılara dayanaklığı sağlayacak genlerdir. Bunlar öne çıkarılırken maalesef tat ve nefaseti sağlayan genler gibi evrim esnasında insanoğlunun sağlığına hizmet etmiş birçok madde üreten gen genellikle kaybolmaktadır. Ben bu olayı gen erozyonu olarak tanımlamaktayım.
Ayrıca üretimin topraklı kültürde kısmen, topraksız kültürde tamamen agrokimyasallara bağımlı olması biz tüketicileri sağlık yönünden tehdit edebilmektedir. Gübrelerde azotun nitrit formu yanında, özellikle insektisidlerin bitkisel gıdalara bulaşma riski, biz tüketicileri kanser başta mutasyon dahil birçok hastalık yönünden tehdit etmektedir. İlaçlarda kullanılmalarından sonra geçmesi gereken ve bekleme süresi olarak adlandırılan kurala mutlaka uyulması ve bu hususun yetkililer tarafından çok iyi takibi biz tüketicilerin sağlığı için çok önemlidir. Bizlerin bu hususları bilmemiz ve takip etmemiz ise hem kendimiz ve hem de ailemizin sağlığı  bakımından en önemli görevimiz olmak zorundadır.


Yoksa televizyonların karşısına geçip, her konuda uzman olan medya starlarını izlemek, maalesef sizlere pek yardımı olmayacaktır. Organik tarım hiçbir zaman yukarıda anılan nüfusu besleyecek bir tarım tekniği olamaz. Organik beslenmek için kırsal yaşamın seçilmesi ön koşuldur. Diğer tüm girişim ve uygulamalar ancak bu konuda yeterli bilgisi olamayanların bilerek veya bilmeyerek kendilerini aldatacakları bir oyundan ibarettir.
Gıda endüstrisinin yarattığı sorunlara değinmeyeceğim. Bu biz tüketiciler için başlı başına ayrı bir sorundur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder