Yukarıdaki başlık emekli evlerinde hemen hemen her gün duyacağınız bir soru ve bir çaresizlik ifadesidir. Peki, neden bu soru bu kadar sık sorulmaktadır. Yalnız başlangıçta belirtmeliyim ki, beklide bu durumu genellemek pek doğru olmaz. Bu bakımdan bu sorunun sıkça sorulduğu kesimin tanımı yapılmalıdır. Ben bir akademisyen emeklisiyim ve gözlemlerim daha çok bu çevreyi içermektedir. Bizler aktif dönemlerimizde çalışma saatlerimiz dışında kalan süreyi genellikle ailemizle paylaşmayı becerebilen bir sosyal yapıya sahibiz. Boş zamanlarını evlerinin dışında geçiren küçük bir kesim, emekli olduktan sonra da pek şikâyetleri olmamaktadır. Çünkü bunların eşleri de bu düzene ayak uydurmuş ve kendi düzenlerini kurmuşlardır. Bunun dışında olanlar emekli olduktan sonra çalışma saatleri yerine bize lütuf olarak verilen boş zamanı keyif içinde yaşama becerisini pek gösterememektedirler. Bu durum yalnız bir akademisyenler için geçerli değildir. Nitekim yakın çevremde emekli olan diğer gruplarda da bu durum aynıdır. Bunun tek nedeni 60 – 65 yaşına kadar aktif olan kişilerin emeklilik için hiçbir hazırlığın olmamasıdır. Geçmişteki çevreme baktığımda genelde hobileri olmayan bir toplumuz. Eğer aktif hayatımızda da boş zamanlarımızı hobilere ayırsaydık, emeklilikte yapımından zevk aldığımız bu aktivitelere daha fazla zamanımız olduğu için başlıktaki soru aklımıza bile gelmeyecekti.
1970 li yılların başında büyük oranda yurtdışında bulunmuş ve ayni yaşlarda bir grup genç Adana Çukurova Üniversitesinde göreve başladık. Hemen hemen hepimiz baraj kenarında inşa edilen lojmanlarda uzun yıllar yaşadık ve emekli olduk. Yukarıdaki başlığa yanıt verebilmek için öncelikle kendimden örnekler vermek istiyorum. Ben boş zamanlarımı nasıl değerlendirdim? Bisiklete binmek emekliliğime kadar devam etti. Ya şehir turu atar veya çiftlik turu yapardım.
Lojmanlara taşındığımız ilk yıllarda (1970 li yılların ikinci yarısı) hobi bahçeleri yapabilmek için yönetimi ikna ettim. Ancak 8 – 10 kişi bu faaliyeti sevdi. Daha sonra bir tekne aldım ve eşimle beraber baraj gölünde uzun yıllar balıkçılık yaptık ve teknenin karaya alınması dışında bundan büyük keyif aldık Parakati o tarihlerde bilinmediği için bir yüzlük parakati ile 8 Kilograma kadar tatlı su levrekleri yakaladık. Daha sonraları bu hobimizi eşimle beraber Yumurtalık tesislerinde uzun süre sürdürdük.
Hatta bir yıl süresince tüm hafta sonlarımızı eşimle birlikte, Yumurtalık’ta bulunan karavanımızda balıkçılık yaparak geçirdik. Hatta Üniversitede çok az insanın bildiği kayıkhanenin geçmişi bizim bu balıkçılık hobisine dayanır. Sabancı’nın Fakültemize hediye ettiği güzel ahşap bir tekneyi Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Mithat ÖZSAN bakımı için bana emanet etmişti. Suda barındıramadığım bu teknenin muhafazası için o zamanlar Sosyal tesislerin hemen altında kayıkhanenin kapalı birimini yaptırmıştım. Daha sonraları burası Sosyal tesislerin bir ünitesi olarak kullanılmağa başlandı.
![]() |
YUMURTALIK 1974 |
Göldeki balıkçılık yanında, ben İzmir Karşıyaka Yelken Kulübünün sattığı bir yelkenli alarak uzun yıllar yelken yaptım. Buna paralel Üniversite Yumurtalık kampında 4,5 metrelik salaş bir ahşap tekneye kavaktan direk, bambudan yelken serenleri ve ordunun kullandığı ve o zaman İncirlik hava üstünden alınan topçu nişangâh bezlerinden yelken yaparak İskenderun ve Yumurtalık körfezlerinde sabah 5 öğleden sonra 16 - 17 ye kadar süren yelken serüvenlerim oldu. Bu teknede motor yoktu, rüzgârın azizliğine uğradığımda yöre balıkçıları yardımıyla kampa dönerdim. Daha sonra rüzgâr sörfü dünyada gelişmeğe başlayınca, o zamanlar asistan olan Prof Dr. Nezihi UYGUR Almanya’dan benim için getirdiği sörf ile gerek baraj gölü ve gerekse Yumurtalık Üniversite kampında sörf yaptım. Yaş 70 olunca sörf defterini kapamak zorunda kaldım.
Almanya’da eşim ile doktora yaparken çadır kurarak etrafı dolaşmayı sevmiştik. Bu hobimiz Türkiye’de de devam etti. 1970 li yıllarda daha Bodrum, Marmaris, Fethiye küçük birer yerleşim yerleriydi Adana’dan Akdeniz kıyı boyu Fethiye’ye ulaşmak bir macera idi. Fakat her yer emrimize amade idi. Bazen bizim gibi birkaç turiste rastlamak mümkündü. Daha sonra karavan merakı başladı ve biz bir çekme karavan alarak, statümüzü yükselttik ve genellikle Orman kamp alanlarında dolaşmağa başladık. Bizim ailemizde karavan merakı yakın zamana kadar devam etti. Çekme karavandan sonra ilk defa 1989 yılında ilk motokaravanımı aldım ve o yıl eşimle Doğu Anadolu ve tüm Karadeniz sahilini kapsayan bir tur yaptık. Bunu 5 farklı motokaravan daha takip etti. Bunlardan ikisi yerli, diğer ikisi Avrupa yapısıydı. Avrupa motokaravanlar harikaydı.
İlk motokaravanım dışında diğerlerinde bir evde bulunan tüm altyapı mevcuttu. Biliyor musunuz, ben ve eşim bugün dahi en iyi otelde dahi kalamıyoruz. Eskiden arabamızın arkasında her zaman hazır olan çadırımız bizler için 7 yıldızlı otel idi. Nitekim bir vesileyle, zannederim 1973 yılında Bayern Firmasının davetlisi olarak Almanya’da Frankfurt şehrine eşim ile gitmiştik. Ben o yıllarda araba ile uzun yol gitmeyi sevdiğim için bu geziyi de araba ile yapmıştık. Frankfurt’ta 3 gün kaldık. Bizim için rezervasyon yapılan otelde ilk akşam kaldık ve ikinci günü çevrede bulduğumuz bir mokampa çadır kurarak, zamanımızı burada geçirdik.
![]() |
YUMURTALIK 1974(kendi yapımım yelkenli) |
![]() |
ÇEKME KARAVAN |
Yakın zamana kadar sürdürdüğümüz bu hobimizi bırakmak zorunda kaldık. Çünkü gerek ülkemizde kural tanımaz yoğun trafik ve gerekse ülkemiz içinde mokampların henüz bu işlere hazır olmaması ve gerekse de yaşımızın ilerlemesi bu hobimizden uzak kalmamıza neden oldu. Son zamanlarda bir motokaravan alarak yazları 2 – 3 ayımızı Avrupa’da geçirme isteği, Avrupa’da da mokampların bu mevsimde çok yoğun olması, kıştan rezervasyon gereği bizi engelledi.
![]() |
HYMER MOTOKARAVANIM |
Sizlere bir yazımda “KÜÇÜK EVİ” tanıtmıştım Bu da benim için başka bir hobiydi. Bir şeyi hayal etmek, planlamak ve onu hayata geçirmek. Ayni şeyi ülkemizin en batısı ve Adana’dan bin kilometre uzakta Bababurnu’nda da gerçekleştirdim. Ama orada gerçeklenmeyen bir hayalim daha vardı. Rumlardan kalma bir yel değirmeni satın almıştım. Onu restore ederek küçük bir ev haline getirmeyi hayal ettiysem de yapamadım. Belki yazlık ev maceralarımı da başka bir yazıda ele alırım.
Almanya’da doktora zamanı fotoğrafçılıkta öğrendiğim karanlık oda çalışmalarını Bölümümde de yapabilmek için satın aldığım ekipmanlar ile karanlık oda kurdum ve yıllarca çalıştım.
Yukarıda 33 yıllık Üniversite yaşamım boyunca bu coğrafyanın bize sunduğu imkânlardan yararlanarak bazı hobilerim oldu ve bunlar beni çok mutlu etti. Emeklilik hayatımda da hobilerim beni bırakmadı ve her günüm “BUGÜN NE YAPIYORUZ” sorusunu sorma gereğini duymayacak kadar dolu geçmektedir.
Son 10 yılı aşkın süredir MUTFAK benim için yeni bir ilgi alanı olmağa başladı. Bu konuda aldığım olumlu tepkilerde bu konuya olan ilgimi her geçen gün artırmaktadır.
Biliyor musunuz, benim en büyük hobim, mesleğim yani tarım oldu. Emekli olduktan sonra tüm zamanımı bu hobim için harcamaktayım. Bir süre çiftçilik yaptım ve başarılı olduğumu zannediyorum. Şimdi en büyük uğraşımı, Ayvalık Keremköy’deki ev ve bahçe oluşturmaktadır. Tüm yılımı bu alanın peyzajını hayallerime uygun hale getirmekle geçirmekteyim.
Bu nedenle şu an aktif olarak çalışanlara önerim, boş zamanlarınızda ilgi duyabileceğiniz alanlarda bilgi ve becerilerinizi artırmanızdır. Sakın hele emekli olayım, o zaman düşünür ve bazı etkinliklerde bulunurum demeyin. Çünkü hobiler aktif olarak çalıştığınız sürede fedakârlık yaparak yaptığınız ve size zevk veren etkinliklerdir. Emekli olduktan sonra hobi geliştireni görmedim. Eğer bunu yapamazsanız bilin ki, emekliliğinizde başlıktaki soruyu hemen hemen her gün kendinize veya eşinize soracaksınız
“BUGÜN NE YAPIYORUZ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder