Umarım hoşunuza gitmiştir.
Blogda Ayvalık ve körfezle ilgili yaşam, mübadele, zeytin tarımı, zeytinyağı, sofralık zeytinler, tarım ve beslenme hakkında bilgiler verilecektir.
29 Mayıs 2014 Perşembe
TORUNUMUN AYVALIK FOTOĞRAFLARI
Mayıs ayının bu son günlerinde bilgisayarda fotoğraflarımı düzenlerken, torunum İpek' in 2 yıl önce çektiği fotoğrafları görünce sizlerle paylaşmak arzusu duydum. Daha öncede bu blogda birkaç fotoğrafını sizlerle paylaşmıştım. Bu güzel enstantaneleri görünce sizlerinde beğeneceğinizi umarak, birkaç tanesini aşağıda veriyorum.
2 Nisan 2014 Çarşamba
MART AYINDA AYVALIK
İlkbaharın bu ilk ayında tüm doğada
olduğu gibi Ege’nin tüm cömertliğini sergilediği Ayvalık’ta mahmur kış
uykusundan uyanmaktadır. Ayvalık’ta kış uykuları ülkemizin diğer yörelerinde
olduğu gibi çok derin değildir. Kış aylarında Ayvalık yaz aylarındaki oldukça
aktif hayatın verdiği o tatlı yorgunluğu atma çabası içinde kendini birazda
tembelliğin kollarında dinlendirmeyi özler. Güneşli havalarda yine her yer
cıvıl cıvıldır. Ege’nin o meşhur kuzey rüzgarları pek esmez. Bu nedenle Ayvalık
genellikle durgun ve ayna gibi olan iç denizde güzelliğini seyreder. Yağışlı ve
rüzgarlı havalarda sırtını kuzeye dönmüş kahvelerin kuytu masaları genellikle
hayatı dışarıda arayan insanlarla doludur.
Sabahları fırından alınan sıcak simitler, Ege’nin meşhur peynirleri ve
demli çaylarla yapılan kahvaltılar kış gününü daha sabahtan güzelleştirmeğe
yetmektedir.
Bu yıl Mart ayı, başlangıçta biraz
soğuk ve yağışlı geçmesine karşın, oldukça sıcak ve sakin günleri de bizlere
cömertçe sundu. İkinci yarı tüm güzelliği ile İlkbahara merhaba dedi.
Zeytinlikler arasında anemonlar rengârenk güzelliklerini cömertçe sergilediler.
Yabancıların pek bilmemesine karşın, Ege’nin meşhur otları içinde özellikle
zeytin ağacı diplerinde ve zeytinlikleri birbirinde ayıran kesimlerde
toplayacağınız yabani kuşkonmazları hemen orada yemek, zeytinlik ziyaretlerini
ziyafete dönüştürmektedir. Eğer bir Ayvalıklı ile bu gezileri yapacak
olursanız, kendi topladığınız değişik otlarla sofralarınızı zenginleştirir ve kendinizi
şımarta bilirsiniz. Bu aylarda genellikle tatlı ve acı sarmaşıklar, hindiba
(Radika), turp otu sürgünleri, arapsaçı, şevketi bostan, eşek helvası, ısırgan,
kızılbacak (horozibiği), labada, ebegümeci, cibez ve diğerleri pazaryerlerinde
ve normal günlerde çarşı içinde sürekli satılmaktadır. Hindibanın karahindiba
olarak bilineni diğer yeşil olanlardan çok daha lezzetlidir. Özellikle balık
yemekleri yanında haşlanmış otların sızma zeytinyağı ve limonla tatlandırılarak
sofrada sunulması bulunmaz bir taamdır. Acı sarmaşığın yılda en az birkaç defa
tüketilmesi körfezde ritüel haline gelmiştir. Bunun çok şifalı olduğuna
inanılmaktadır.
İlkbahar kapıyı çalmaya başlayınca
Ayvalık’ı mekân tutmuş yazlıkçılarda hazırlıklara başlarlar. Esas hazırlık ayı
Nisan – Mayıs’tır. Ama birçok yazlık evde tamirat ve özellikle bahçe bakımları
Mart ayından başladı. Havalara bağlı olarak yavaş yavaş göçlerde başlayacaktır.
Ayvalık’ta yazlıkçı dediğimiz kesim hemen hemen yılın yarısını bu evlerde
geçirmektedir. Bu nedenle Ayvalık nüfusu
bu aylarda 2 – 3 misli artmaktadır.
Bilindiği gibi tüm Ayvalık çevresi
zeytin ormanıdır. Altınova’dan Küçükkuyu’ya kadar tüm sahil yöreye Osmanlıdan
beri zenginlik veren zeytinlikler ile kuşatılmıştır. Zeytinliklerde yaz ayları
dışında sürekli bir bakım çalışmaları vardır. Hasadın bittiği bu ilkbahar
aylarında hava sıcaklıklarına bağlı olarak Şubat ayında başlayan budama işleri
oldukça yoğundur. Zeytinliklerde budama işlemleri çok önemli olduğu için bu
işlemler Şubat - Nisan ayları arasında tüm körfezde devam etmektedir. Budanan
kalın dallar yakacak olarak pazarlanır. Geriye kalan ince dallar ve yapraklar
maalesef yakılmaktadır. Bu aylarda körfez yöresine yolu düşenler zeytin
ormanları içinde yükselen yoğun dumanları görmüşlerdir. Bu gerek zeytinlik
topraklarının zaten düşük olan organik madde düzeylerini artırmak ve gerekse
ekolojik olarak büyük bir kaynak israfıdır. Örneğin ülkemiz narenciye
üretiminin % 80 ‘ninin yapıldığı Doğu Akdeniz bölgesinde narenciye
budamalarında ortaya çıkan organik materyal traktör arka milinden güç alarak
çalışan dal öğütücüler ile parçalanarak bahçede yeşil gübre olarak
bırakılmaktadır. Ayni işlemin körfez yöresi zeytinliklerinde yapılması için
görünürde bir engel yoktur. Ancak son 10 yıldır zeytinyağının beklenen ekonomik
getiriyi sağlamaması bölge üreticisinin zeytin ağaçlarına gereken bakım özenini
göstermesini engellemektedir. Diğer taraftan üreticinin çoğu budama
artıklarının yeşil gübre olarak kullanılabileceğinin pek bilincinde
değildirler. Bu değerli materyalin her yıl yakılarak yok edilmesi yerine Tarım
ve Orman Bakanlığı temsilcilerinin bu hususta üreticiyi aydınlatması ve dal
öğütme makinelerinin satın alınmasında üreticilerin ekonomik olarak
desteklenmesi gerekmektedir. Dünyadaki kuraklık tehlikesinin kapımızı çaldığı
günümüzde toprakların su tutma kapasitesinin artmasını sağlayacak organik madde
miktarının artırılması kaçınılmaz öğelerden biridir. Budama dışında gübreleme
ve ilaçlama işlemleri de devam etmektedir. Bu nedenle ana yollarda dahi sabah
ve akşam saatlerinde oldukça yoğun bir traktör trafiği mevcuttur. Bu nedenle de
bu yörede anayollarda seyir halinde bulunan araçların, traktör trafiğini
açısından dikkatli olmaları kendi güvenlikleri açısından önemlidir.
Mart
ayında diğer bir doğa olayı da fıstık çamlarının düğün şölenidir. Bu tarihlerde
çam ağaçlarının çiçek açması ve dişi çiçeklerin döllenmesi için erkek cinsiyet
hücreleri olan polenlerin yağmur gibi rüzgârla etrafa savrulmalarıdır. Düşünün
bir dişi hücreyi dölleyebilmek için milyarlarca polen o hiç eskimeyen düzen
için de her yıl yarışmaktadır. Çam fıstığı tarımın yoğun yapıldığı bu yörede bu
muhteşem doğa olayı her yıl yaşanmaktadır. Nedense bu olaydan genellikle
hanımlar balkonlar sapsarı polenlerle kaplandığı için şikâyetçi olmaktadırlar.
Özellikle Ayvalık şehrinin seçkin bölgesi olan Çamlıkta bu olay oldukça yoğun
yaşanmaktadır.
Biliyorsunuz
bu yıl Mart ayı sonunda mahalli idare seçimlerimiz yapıldı. Ben 4 yıldır seçim
olaylarını Ayvalık’ta diğer şehirlerden farklı, bir şölen gibi yaşamaktayım. Bu
ay Ayvalık gibi küçük bir yörede tüm partilerin seçim faaliyetleri oldukça
yoğun geçmesine karşın en ufak bir tansiyon yükselmesine şahit olmadım. İki
farklı parti konvoyları karşılaştıklarında esprili olarak birbirlerini
selamlamakta ve yollarına devam etmektedirler. Gece toplantılarında atılan
havayi fişekler kış gününün o dinginliğinde tüm körfeze renkli bir ışıltı
olarak yansımakta ve parti gözetlemeden etkinliğin güzelliğini yaşatmaktadır.
Ayvalık’ta CHP adayı Sayın Rahmi GENCER seçimleri kazandı. Turizm açısından
büyük potansiyele sahip bu şehrin tekrar Osmanlı zamanındaki eski parlak
günlerine dönmesi için Sayın GENCER’i büyük bir sorumluluk ve yoğun bir iş
beklemektedir. Körfez içinde tek bozulmadan kalan ve kendini bugüne kadar
korumuş olan bu eski şehir, hak ettiği yönetim becerisine tekrar kavuşur. Bu
benim en samimi dileğimdir.
25 Ocak 2014 Cumartesi
GERÇEK ZEYTİNYAĞINA ULAŞMAK İÇİN EGE’DE ZEYTİNCİ AMCA GEREKSİNMESİ
Filtre edilmemiş
zeytinyağlarında en az 30 kadar insan sağlığı için yararlı fenollü bileşikler
vardır. Güçlü antioksidan güce sahip bu polifenoller vücudumuzdaki tehlikeli
serbest radikalleri nötralize ederler. Natürel sızma zeytinyağlarındaki
polifenol yoğunluğu erken hasat edilen zeytinlerden elde edilen yağlarda daha
fazladır. Erken hasat natürel sızma zeytinyağları tüm dünyada aranan bir
üründür. Son yıllarda bu ürün ülkemizde de konuşulur hale gelmiştir. Ancak
NEDEN ZEYTİNYAĞI, Peki HANGİ ZEYTİNYAĞI (http://ahmetayvalik.blogspot.com.tr/2014/01/neden-zeytinyagi-peki-hangi-zeytinyagi.html)
isimli makalemde de bahsettiğim gibi tüketicini ülkemizde farklı zeytinyağı
tiplerine ulaşması o kadar kolay değildir. En emin yol Ege bölgesinde zeytin
işi ile uğraşan bir dostunuz olması gerekir.
Erken hasat
sızma zeytinyağlarında renk daha yeşilimsi ve tadı daha vurguludur. Ama
zeytinyağı damakta inanılmaz aroması yanında zeytinin tüm meyvesi tadını
bırakır. Hasat sonuna doğru elde edilen yağlar daha sarı ve tadı daha
yumuşaktır. Filtre edilmemiş bu tip yağları bozulmadan koyu renkli şişeler
içinde ve serinde ancak ilkbahar sonlarına kadar muhafaza etmek mümkündür. Daha
sonra saklama kaplarının dibinde oluşacak posanın yağdan ayrılması gerekir. Bu
yapılmadığı takdirde yağın nefaseti bozulur. Büyük işletmelerde yağlar bu
aylarda filtre edilir. En iyi filtrasyon uygulaması, yağın çok eski bir teknik
olan pamuktan süzülmesidir. Bu işleme tabi olan yağlar bir yıldan daha fazla
muhafaza edilir ve kullanılabilir. Genç yağlar filtrasyona tabi olmadan posayı
oluşturan partikülleri içinde çok değerli nefaset maddelerini saklar. Bu
nedenle doğal yağdaki aroma zeytinyağı tutkunları için çok değerli bir taamdır.
Erken hasat zeytinyağlarının uzun süre saklanması için bazı tüketiciler özel
yöntemler uygulamaktadır. Hatta bunlardan birini sizlere (http://ahmetayvalik.blogspot.com.tr/2013/10/zeytinyaglari-yllarda-zeytinyag.html)
Makalemde aktarmıştım.
Işık, ısı ve
oksidasyon yağlardaki polifenollere zarar veren faktörlerdir. Bu kötü
etkilerden kurtulmak için yağlar serin yerlerde ve koyu renkli cam şişeler
içinde saklanmalıdır. Yağı bu gibi koşullarda ne kadar süre saklaya bileğimizi
yukarıda açıklamıştım.
Sizlere
açıklamak istediğim temel konu, değişik zeytinyağlarının ne şekilde
kullanabileğimizdir. Örneğin erken hasat natürel sızma zeytinyağlarını yemek
yapımında kullanmamız gerekir. Çünkü pahalı olan bu yağlar daha çok kahvaltı
için ön görülmektedir. Zaten bu tip yağı piyasada bulabileceğinizde çok
şüphelidir. Filtre edilmemiş genç yağlar ise yine genellikle kahvaltı ve sebze
ve otların dresse edilmesinde kullanılmaktadır. Bunlarda ulaşılması kolay
olmayan yağlardır. Yukarıda saydığım yağların asiditesi %1 in altındadır.
Zeytinyağı gurmeleri bu yağları maksimim %0,7 oranına kadar tercih ederler.
Pratikte %1 in altındaki yağlar on farklı dizyem olarak ifade edilir. 3 Dizyeme
kadar olan yağlar çok değerlidir ve genelliklede ilaç gibi kullanılır. Yıllık
natürel sızma yağınızı ilkbaharın sonuna doğru pamukta filtre edilmiş
olanlardan ve asitliği dizyem olarak belirtilenlerden alınız.
Ekstra natürel
sızma zeytinyağlarından sağlık açısından maksimum yararlanmak için mümkünse bu
yağları yemek yerine kahvaltıda, sebze
ve otların üzerine dökerek çiğ olarak tüketiniz. Çünkü sağlık açısından yararlı
polifenoller 100 ®C derecede zarar görmektedirler. Burada yanlış anlamayı
önlemek için hemen şu bilgiyi de vermek isterim. Polifenoller zarar görmesine
karşın, zeytinyağının yanması gibi bir işlem söz konusu değildir. Çünkü
zeytinyağı 180®C derecenin üzerinde bir yanma noktasına sahiptir. Bu nedenle
Akdeniz mutfağında zeytinyağı ayni zamanda bir kızartma yağıdır. Hiçbir zaman
diğer bitkisel çekirdek yağları kullanılmaz, çünkü kızartılan yemeğin tadı
zeytinyağında çok farklıdır. Genelde
yalnız ülkemizde değil, zeytinyağı tüketilen diğer ülkelerde de zeytinyağının
kolayca yanabileceği gibi yanlış bir inanış vardır. Bu, diğer bitkisel tohum
yağı üreten üreticilerin, zeytinyağının popülaritesine zarar vermek için
kamuoyu kulağına fısıldadıkları tamamen gerçek dışı inanıştır. Yemekleriniz için
daha çok filtre edilmiş uzun ömürlü natürel sızma zeytinyağı tüketebilirsiniz.
Hem daha ucuz ve hem de zeytinyağında istenen tüm özelliklere sahiptir. Hatta
salata ve kahvaltılarda dahi zevkle tükete bileceğiniz bir nefasete sahiptir. Ufak
bir ipucu, lütfen en iyi zeytinyağı bölgesini araştırmayı ihmal etmeyiniz!
Günümüzde
yukarıda açıklanan zeytinyağlarına piyasada ulaşmak oldukça zordur. Çünkü
geçerli olan tanım SIZMA’dır ve buda bizim amacımızı karşılamaktan uzaktır.
Nitekim geçen yıl Suriye’den ülkemize kaçak yollardan sokulan zeytinyağları hiç
şüphesiz sızma olarak mutfaklarımızda yerlerini almışlardır. Artık bu
sorunların ortadan kaldırılması için pazara sunulan zeytinyağı ambalajları
üzerinde ürünün elde edildiği zeytinin çeşidi, asiditesi, üretim bölgesi,
filtrasyon gibi bilgileri bulunmalıdır. Olmadığı sürece Ege bölgesinde
zeytinyağı üretimi yapan ve güvenebileceğiniz bir amcaya ihtiyacınız olacaktır.
24 Ocak 2014 Cuma
NEDEN ZEYTİNYAĞI? Peki, HANGİ ZEYTİNYAĞI?
Öncelikle zeytinyağı diğer bitkisel
ürünlerin tohumlarından elde edile ayçiçeği, mısır, soya kanola gibi yağlardan
farklıdır. Zeytinyağı, zeytin meyvesinin suyudur ve basit bir fiziksel presleme
veya santrifüj uygulaması ile elde edilir. Diğer bitkisel tohum yağlarının elde
edilmesinde rafinaj uygulamaları gereklidir ve bu işlemde bitkilerde mevcut
sağlık açısından yararlı bazı besin maddelerinin yok olması ile sonuçlanır. Birçok
işlenmemiş bitkisel ürünler gibi zeytinyağı da insan sağlığını olumlu etkileyen
birçok bitkisel besin maddelerini içerir. Bunları daha önceki http://ahmetayvalik.blogspot.com.tr/2013_10_01_archive.html isimli BLOG da sizlere anlatmıştım. İşte bu besin maddelerinin sağlığımız
açısından oynadığı önemli roller şunlardır:
· Sağlık
kontrollerinde korkulu rüyamız olan ve kalp krizinin tetikleyicileri arasında başrolü oynayan LDL olarak bildiğimiz “Düşük
Yoğunluklu Lipoproteinlerin” oksidasyonunu sağlar.
·
Vücudumuzda
kanser riskini azaltan DNA’ ların oksidasyonunu azaltır.
·
Kandaki glikoz
ve insülin düzeylerini azaltıcı rolü vardır.
·
Tansiyon
düşürücü rolü vardır. Kanda koagülasyonu azaltır.
·
İltihaplanmaların
azalmasında rol oynar.
Diğer bitkisel tohum yağlarının sağlığımız
açısından yapamadığı bu olumlu katkıları, zeytinyağları sağlayabilmektedir.
Çünkü yukarıda vurgulandığı gibi yağ üretim tekniklerinden olan rafinasyon
işlemleri, yağ üretimi esnasında, bitkilerde mevcut bu olumlu besin maddelerinin
yok olmasına neden olmaktadır. Fiziksel olarak sıkılarak elde edilen sızma gibi
zeytinyağlarında bulunan bu özellik, rafine edilmiş zeytinyağlarında da diğer
bitkisel tohum yağları gibi yoktur. O halde şunu iyi bilmemiz gerekir.
Zeytinyağının sağlık açısından yararlı olabilmesi için rafinaj işlemine tabi
olmaması ön koşuldur. Yüksek asitli ve ağır kokulu zeytinyağlarını yemeklik
hale getirmek için rafine edilen ve “rafine
zeytinyağı” olarak satılan zeytinyağları, aynen diğer bitkisel tohum yağları
(ayçiçeği, mısırözü, soya) gibidir.
Yukarıdaki nedenlerle mutfaklarımızda
kullanacağımız zeytinyağları ekstra natürel sızma veya natürel sızma olmalıdır.
A.B.D. de uzun yıllar zeytinyağları diyetleri üzerinde çalışan ve bir tıp
otoritesi olan ve bu konularda çok sayıda makalesi bulunan M.Flynn’ında
belirttiği gibi, her gün belirli miktarlarda yukarıda tanımı yapılan
zeytinyağlarının tüketilmesi sağlık açısından çok önemlidir. Bu miktar 3 yemek
kaşığı olarak verilmektedir. Zeytinyağının sağlık açısından günlük tüketimi,
Ege bölgesi yaşayanları için çok eski bir gelenektir. Birçok Egeli hatta
sabahları belirli miktarda ekstra natürel sızma zeytinyağını aç karına
içmektedirler. Fakat en çokta belirli sebze (karnabahar, lahana, brokoli, yeşil
kabak) ve otların haşlandıktan sonra üzerine dökülmesi ile yapılan tüketimdir. İşte
burada sizleri, bugüne kadar sağlık açısından doğru bildiğimiz, ama gerçekte
yanlış olan bazı konularda uyarmak isterim. Çünkü yukarıda ismini belirttiğim
otoritenin yazısını okuyana kadar ayni hatayı bende yaptım. Bu konu sebzelerin
haşlanarak üzerine zeytinyağı dökülmesi ve özellikle limon ve tuzla
tatlandırıldıktan sonra tüketilme işlemidir. Bu şekilde beslenme hatalı değil,
eksiktir. Çünkü haşlayarak tüketilen sebze ve otlar sağlığımız açısından çok
değerli bitkisel besin maddelerini içermektedir. Örneğin karnabahar, brokoli,
lahana gibi sebzeler, kansere karşı koruyucu oldukları bilimsel olarak ispat
edilen GLİKOZİNOLAT ları içermektedirler. Ancak bu gruba giren bitkisel
maddeler suda çözüldükleri için sebzelerin suda haşlanmaları esnasında
yıkanarak yok olmaktadırlar. Bunun sonucu bizler sağlığımız açısından çok
önemli olan bu maddeleri bilmeden yok etmekteyiz. Bu husus Ege’de dahi
bilinmediğinden, birçok ünlü lokantalarda suda haşlanmış zeytinyağlı sebze ve
otlar meze olarak gururla müşterilerine sunulmaktadır. Peki, bundan korunmanın
yolları var mıdır? Evet, İngiltere’de yapılan bir çalışma bunun yöntemlerini
ortaya koymuştur. Bitkilerde sağlık
açısında önemli bu besin maddelerinin korunması için sebze veya otların ya 5
dakika zeytinyağında sotelenmesi, ya 20 dakika buharda pişirilmesi veya 3
dakika mikrodalgada pişirilmesi yöntemleridir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Evlerde tüketeceğimiz zeytinyağlarının
mutlaka sızma olması gerekir. Sızma zeytinyağları üzerinde dahi geniş bilgileri
sizlere daha önceki Blog yazılarımda sunmuştum. Belki tekrar olacak, ama bir
hususun hiç olmazsa beni okuyanlar tarafından da çok iyi bilinmesinde yarar
olduğu düşüncesindeyim. Kamuoyu zeytinyağını tek tanım altında bilmektedir. Son
yıllarda değişik yayınlar sızma zeytinyağının önemini halkımıza anlatmak
bakımından oldukça yararlı olmuştur. Zeytinyağı anonim bir tanımdır. Aynen
şarap gibi. Bugün piyasada 5 Tl ye de şarap olduğu gibi, çok astronomik
fiyatlara da şarap vardır. O halde istenen malın tanımını bilinçli olarak
yapılması çok önemlidir. Zeytinyağının kalitesi aynen şarap gibi zeytinyağının
üretildiği zeytin çeşidine, zeytin ağacının yetiştiği bölgeye, hasat ve
zeytinyağı üretim tekniklerine, hasat zamanına, asiditesine, aromasına ve daha
bir çok faktöre bağımlıdır. Hepinizin bildiği gibi zeytinyağında tahşiş olayı
hemen hemen her yıl medyamızın tekrar ettiği ve sürekli gündemimizde olan bir
sahtekârlıktır. Normal 1,0 – 1,5 asiditede olan zeytinyağı ile 0,3 – 0,7
arasında asidite gösteren zeytinyağı fiyatları arasındaki farklar, katlar
şeklinde olması gerekirken, ülkemizde firmalar bize zeytinyağını sızma, rafine
veya riviera olmak üzere 3 kategoride sunmaktadırlar. Bu tanımlar zeytinyağını
bilen ve değişik şekillerde tüketen tüketiciler için çok yetersizdir. Hiç
olmazsa asitlik, bölge, hasat zamanı ve çeşit gibi bilgilerin satışa sunulan
ambalajlar üzerinde olması bir zorunluluk olmalıdır. Ancak bu şekilde disipline
edilecek bir sunumda, tüketici kısmen de olsa korunmuş olacaktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)